İRFAN MEKTEBİ DERGİSİ ŞUBAT 2024

  • 0.0 Yorum var.
  • Ürün Kodu : 04 03 24 02
  • Marka : SÜEDA

  •  
  • Toplam Fiyat
  • Fiyatı
    16,00 TL + KDV
  • Adet :
  • Çevirmen
  • Yayın Tarihi
  • ISBN
  • Baskı Sayısı
  • Dil
  • Sayfa Sayısı
  • Cilt Tipi
  • Kağıt Tipi
  • Boyut
  • Aynı Gün Kargo
  • En Ucuz Ürün
  • Fırsat Ürünü
  • Hediyeli Ürün
  • Hızlı Kargo
  • İndirimli Ürün
  • Özel Ürün
  • Sınırlı Sayıda
  • Şok fiyatlı
  • Yeni Ürün
  • Ücretsiz Kargo

ESAS DURUŞ, DURUŞUN ESASI

Askerde öğrendiğim önemli şeylerden birisi de esas duruştu. Şöyle demişlerdi: “Askerin olgunluk derecesini gösteren esas duruşudur ve bu duruşu hiçbir şey bozamaz, ancak ya emir gelmeli ya da ölüm.”

Bediüzzaman Hazretleri de dünyayı böyle okumuş ve dünya hayatında bahtiyar olan kişiyi, dünyayı bir misafirhane-i askeri olarak algılamasına ve ona göre hareket etmesine bağlamıştı Dokuzuncu Mektup’ta.

Zira insan dünyanın ebedi kalınacak yer olmadığını anlayıp, asıl olanın ahiret hayatı olduğunu bilirse duruşunu da ona göre ayarlayacak ve dünyanın geçici olan meselelerine bel bağlamayacaktır. Tam tersine ahirete dönük konulara yoğunlaşacak ve dünyayla teması bunun üzerinden olacak ve bu şekilde istikametini bulabilecektir.

Bugün neredeyse bütün ilgi ve arzularımız dünyanın cazip gösterilen madde ve meselelerine çekilmeye, kapitalizmin tüketici kısmındaki malzemesi haline getirilmek üzerine kurgulanıyor. Bu elbette bugün başlamış bir mesele değil. Fakat geldiğimiz noktada toplumların büyük oranda bu ağın içerisine düştüğü de vakıa.

Dünyaya dair her yeni gelişme hayatımızı kolaylaştırması ve yaşam kalitesini artırması açısından önemli olabilmektedir. Fakat karşımıza Efendimiz (sav)’in yaşadığı şu hadiseyi de hatıra getirmektedir:

Hz. Ömer (ra), Efendimiz (sav)’in dinlenmekte olduğu bir sırada ses yapmadan odasına girer. Etrafa baktığında işlenmiş bir deri, diğer köşesinde içinde az arpa bulunan küçük bir torba vardır. Bu durum karşısında Hz. Ömer ağlamaya başlar. Sese uyanan Efendimiz (sav)’in vücudunda hasır izleri vardır. Bunu gören Hz. Ömer bu defa sarsıla sarsıla ağlamaya devam eder. Efendimiz (sav) sorar: “Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun?”

“Ey Allah’ın Elçisi! İranlılar kisralarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar kayserlerini ihtişama boğmuşken sen ki Allah’ın elçisisin... İzin versen de biz de seni...”

Efendimiz (asm), tebessümle sözünü keser ve “Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.” (Ankebut, 29/64) ayetini okur.

Sonra da “İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret de bizim!..” der.

Müslümanın odağında Allah’ın rızası ve ahirete dönük işler olmalı. Dünyanın işleri de “Dünya ahiretin tarlasıdır” hadisince İslam’ın bildirdikleriyle şekillenmelidir. Yeri geldiğinde ve Allah için istendiğinde canını da malını da sarf edebilmeli, tereddüt etmemelidir.

Fakat biz yine bugün alışkanlıklarımızı, birer bombaya dönüştüğünü göre göre vaz geçemediğimiz markaları konuşuyoruz. İbrahim (as)’ın ateşine su taşıyan karıncayı bile bile “Ne olacak canım, sen almayınca İsrail’e, Amerika’ya bir şey mi olacak sanki?” cümleleriyle birbirimizi rencide ediyoruz…

Yaşam kalitesi en üst düzeyde hayat süren Firavun, bugün dünya devi! ülkelerinin birisinin önemli müzesinin en mutena köşesinde sergileniyor. Ne için? İbret olsun diye. Diğer taraftan kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratılmış olmakla beraber yüzünde hasır iziyle “Bırak dünya onların olsun” diyen Zat (sav), Kur’an’la beraber hala en büyük rehber olarak insanlığın önünde duruyor. İbret mi alacağız, ibret mi olacağız; seçim bizim.

Her şey geçer, duruşumuz kalır. Allah bozmasın!

* Yorum eklemek için Üye Girişi yapınız.
Pozitif Oran 0,00 0,00 0,00 0,00 0,00