İRFAN MEKTEBİ DERGİSİ NİSAN 2015

  • 0.0 Yorum var.
  • Ürün Kodu : 04 03 15 04
  • Marka : SÜEDA

  • Toplam Fiyat
  • Fiyatı
    1,20 TL + KDV
  • Adet :
  • Çevirmen
  • Yayın Tarihi
  • ISBN
  • Baskı Sayısı
  • Dil
  • Sayfa Sayısı
  • Cilt Tipi
  • Kağıt Tipi
  • Boyut
  • Aynı Gün Kargo
  • En Ucuz Ürün
  • Fırsat Ürünü
  • Hediyeli Ürün
  • Hızlı Kargo
  • İndirimli Ürün
  • Özel Ürün
  • Sınırlı Sayıda
  • Şok fiyatlı
  • Yeni Ürün
  • Ücretsiz Kargo
 
 
 
 
NOT :
   
 
 
 
ESER AÇIKLAMASI:
“Allah’ım Receb ve Şaban Ayını Bize Mübarek Kıl ve Bizi Ramazan’a Ulaştır.”
İlkbahar ayları, Rabbimizin izni ve kudretiyle bütün güzelliklerini göstermeye yüz tutarken, aynı
zamanda manevi bahar ayları olan, şuhûr-ı selase yani üç aylar da Nisan ayı içerisinde biz Allah’ın
kullarına ‘merhaba’ diyor.

Ve yine Miladi olarak 20 Nisanda dünyayı teşrif eden Peygamber Efendimiz (sav)’in viladeti
münasebetiyle de ‘Kutlu Doğum Haftası’ idrak ediliyor.

Kıymetli İrfan Mektebi müdavimleri, bizler de derginin başına derc ettiğimiz bu yazımızda, Efendimiz
(sav)’in -malumunuz olduğu üzere- üç aylara başlarken yaptığı duası üzere Rabbimize niyaz
ediyoruz: “Allah’ım Receb ve Şaban ayını bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.”

Rabbim cümlemize bu şuur ve idrakle üç ayları teneffüs etmeyi ve yapılacak ibadet ve dualar hürmetine
bütün dünyaya barış, huzur, güven ve mutluluğun gelmesini nasib eylesin. Amin.

Bu vesileyle Efendimiz (sav)’in Veda Hutbesi’nde söylediği şu sözleri de hatırla/t/mak isterim: “Ey
müminler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O
emanetler, Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir.”

Efendimiz (sav) ile birlikte başlayıp devam eden bütün zamanlar içinde kim/ler bu tavsiyeye/emre
uymuş ise istikamet üzere kalmışlardır. Dönemlerinin maddi-manevi en iyileri olmuşlardır. Fakat
ne zaman bu emre sırt dönmüşlerse o zaman da her şey tam tersi olmuştur.

Fransa’nın en marûf müsteşriklerinden Gaston Care, 1913 senesinde Figaro Gazetesi’nde bu mevzuu
teyit eden ifadeleriyle şöyle yazıyordu: “Yüz milyonlarla insanın dini olan Müslümanlık, bütün
sâliklerine nazaran, dünyanın kıvâmı olan bir dindir. Bu aklî dinin menbaı ve düstûru olan Kur’ân,
medeniyet cihânının istinâd ettiği temelleri muhtevîdir. O kadar ki, bu medeniyetin, İslâmiyet
tarafından neşrolunan esasların imtizâcından vücûd bulduğunu söyleyebiliriz. Filhakîka bu âlî din,
Avrupa’ya, dünyanın imârkârâne inkişâfı için lâzım olan en esaslı kaynakları te’mîn etmiştir.
İslâmiyet’in bu fâikiyetini teslîm ederek, ona medyûn olduğumuz şükrânı tanı¬mıyorsak da,
hakîkatin bu merkezde olduğunda şek ve şübhe yoktur. İslâmiyet yeryüzünden kalkacak ve bu
suretiyle hiçbir Müslüman kalmayacak olursa, barışı devam ettirmeye imkân kalır mı? Hayır,
buna imkân yoktur.”

Dünyanın –özellikle İslam coğrafyasının- yaşadığı sıkıntı ve problemleri göz önüne alırsak, bir an her
şeyi bir kenara bırakıp kendimize dönmeli ve “Ben/biz ne haldeyiz? İslam’ın neresindeyiz?” diye
sormamız gerekmektedir.

Hayırla meşgul olanı batıl istila edemez. Gece olmuşsa dünya güneşe sırtını dönmüş demektir. Karanlığa
küfür etmek, başa gelene kızmak yerine, durduğumuz ve döndüğümüz yeri tespit etmeli ve
Efendimiz (sav)’in yukarıdaki ifadelerini tekrar tekrar hatırlamalıyız. “Size iki emanet
bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız.”

Sevgili dostlar! İçinde bulunduğumuz nimet/ler/in kıymetini bilmeli, şükrünü eda edebilmeliyiz ki
üzerimizde devam etsinler. Malumunuz, nimetin şükrü cinsindendir. Yani İslamiyet nimeti ile
müşerref isek Müslümanca yaşamalıyız ki, hem bizim hem de diğer insanlar için bereketi ve
güzellikleriyle berdevam olsun. “Yoksa barışı devam ettirmeye imkan kalır mı?”

İslamofobi’nin üretilen yerli aktörler üzerinden pazarlandığı ve algılarla oynandığı şu dehşetli
zamanlarda biz Müslümanlar lütfen Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadelerine kulak verelim:

“Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin
tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de
İslâmiyete dehâlet edecekler. Hem nev-i beşer, hususan medeniyet fenlerinin ikazatıyla uyanmış,
intibaha gelmiş, insaniyetin mahiyetini anlamış. Elbette ve elbette dinsiz, başıboş yaşamazlar. Ve
olamazlar. En dinsizi de dine iltica etmeye mecburdur. Çünkü, acz-i beşerî ile beraber hadsiz
musibetler ve onu inciten hâricî ve dahilî düşmanlara karşı istinat noktası; ve fakrıyla beraber
hadsiz ihtiyâcâta müptelâ ve ebede kadar uzanmış arzularına medet ve yardım edecek istimdad
noktası, yalnız ve yalnız Sâni-i Âlemi tanımak ve iman etmek ve âhirete inanmak ve tasdik
etmekten başka, uyanmış beşerin çaresi yok.” (Hutbe-i Şâmiye)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
* Yorum eklemek için Üye Girişi yapınız.
Pozitif Oran 0,00 0,00 0,00 0,00 0,00